Kısırlığın Günümüzde bu denli yaygınlaşmasının nedenleri nelerdir?
Üreme konusunda en saygın derneklerden biri olan Avrupa İnsan Üreme ve Embriyoloji Topluluğunun (ESHRE) belirli periyodlarda yayınladığı rapora göre şu ana kadar dünyada 8 milyondan daha fazla bebek Tüp Bebek yöntemiyle dünyaya gelmiş. Acaba günümüzde gebe kalmak geçmişe göre gerçekten daha mı zor? Hoşumuza gitmese de bu sorunun yanıtı muhtemelen Evet..
1990 yılından bugüne üreme sorunlarının neredeyse iki katına yakın oranda arttığı bildiriliyor. Şu anda biliyoruz ki üreme çağındaki 6-7 çiftten birisi çocuk sahibi olmada sorun yaşıyor.
Toplumsal değişimlere, sosyolojik farklılaşmaya bağlı olarak erken evliliklerin azalarak anne olma yaşının ileriki yıllara ertelenmesi, yıllarca önceki açlık sorunlarının tersine günümüzde obesitenin artışı gibi farklı etkiler de buna katkıda bulunabilse de hem erkek hem kadın için tehlike çanları çalıyor..
Belki de en büyük suçlu aslında kendimiz! Başka bir deyişle çevremiz. Her gün karşı karşıya geldiğimiz ve bizi sessizce ama derinden etkileyen kimyasallar ve toksik maddeler ve bizim bunlara karşı olan duyarsızlığımız. İnsan ne yiyor ve içiyorsa O’dur demişler.
Hemen her yerde karşımıza çıkan plastik malzemelerden salınan ve vücudumuza giren fitalatlar, artan hava ve içme suyu kirliliği, tarım ilaçlarının gıdalarımızda kontrolsüz kullanımı en başta gelen sebepler. Ayrıca neredeyse artık vücudumuzun bir organı haline gelen akıllı cep telefonları, bilgisayarlar, elektromanyetik dalga üreten mikrodalga fırınlar ve benzeri sayısız cihaz. Evet, bunlarsız bir yaşam düşünemiyoruz, ama ya sağlığımız? Tüm bunlar bizim ve çocuklarımızın sağlığını da tehdit edebiliyor. Yakında 5G nin yaşantımıza girmesi nelere mal olacak? Bunu da bilmiyoruz.
İşte tüm bu ve benzeri sebeplerle tıpkı kanser vakalarındaki artış gibi kısırlığın da artması makul görünüyor.
Kadınların doğurganlığı hangi yaştan itibaren azalmaya başlar?
Doğada kadınların doğurganlığı erkeklerden farklı olarak belli bir süreyle kısıtlanmıştır. Bu süre 13-14 yaşlarında adetlerinin başlamasından kısa bir süre sonra başlar ve Türkiye'de 47-48 yaşlarında adetlerin sonlanmasından yine bir süre önce sonlanır. Bu rakamlar ülkeden ülkeye ırktan ırka göre değişebilmektedir.
Yapılan araştırmalara göre bir kadının en doğurgan olabildiği yaşlar 24-25 yaşlarıdır. Bu yaşlardan itibaren yavaş da olsa bir azalmanın ortaya çıktığını biliyoruz.. Kısırlık araştırmaları ve Tüp Bebek istatistiklerinden açıkça biliyoruz ki 35 yaşında bir kadının gebe kalabilmesi 30 yaşındaki bir kadına göre bir miktar azalmıştır. Keskin bir düşüş ise 40 yaşlarından sonra görülmektedir. 45 yaşından daha ileri yaştaki bir kadın için, elbette istisnalar olmak kaydıyla, tüp bebek yöntemleri dahi kullanılsa başarı şansı son derece düşük olmaktadır.
Kısırlıkta hangi tedavi yöntemleri kullanılır
Elimizde kısırlıkla baş edebilmek için pek çok yöntem vardır. Bunlar en basitinden yumurta takibi ve ilişki tavsiyesinden başlayıp cerrahi işlemlere ve aşılama tüp bebek tedavilerine kadar uzanmaktadır.
Her şeyden önemlisi çiftin sorununun ne olduğunu açık ve doğru bir şekilde ortaya koyabilmek için gerekli testleri uygulamaktır. Çifti dinlemeye yeterli vakit ayırıp iyi bir muayeneden geçirip doğru testleri isteyerek daha en baştan sorun büyük ölçüde halledilebilir.
En kolay baş edebildiğimiz kadın problemlerinin başında yumurtlama sorunları gelmektedir. Elimizdeki güçlü ilaçlarla bu sorunu çok büyük ölçüde çözebilmekteyiz.
Spermle yumurtanın buluşmasını sağlayan yollarda yani kanallarda bir sıkıntı varsa bu da gerekirse cerrahi tedavilerle veya gerekirse tüp bebek tedavileri ile kolayca aşılabilmektedir.
İlaç tedavileri ile sonuç alamadığımız önemli bir kısırlık sebebi de erkeğin sperm sorunlarıdır. Bazı özel durumların dışında erkeklerdeki ciddi sperm problemlerinde ilaç veya cerrahi tedavilerle genellikle başarı sağlamak zordur. Burada da en gelişmiş yöntem olan tüp bebek tedavileri devreye girmektedir. Yaşı çok ileri olmayan kadınlarda birkaç tüp bebek denemesi sonrasında neredeyse yüzde 85-90 gebelik sağlanabilmektedir.
Hangi hastalıklar kısırlık riskini arttırır?
Sperm ve yumurtanın gelişimini ve buluşmalarını engelleyecek her tür hastalık kısırlık riskini arttırmaktadır. Değişik genetik hastalıklar da bu konuda etken olabilmektedir. Ailede erken menopozun varlığı özellikle önem verilmesi gereken bir konudur.
Kadınlara özel ve sık karşılaştığımız bir sorun da yumurtalıklardaki çikolata kistleridir. Bu kistlere ve kanalların kapanmasına sebep olan endometriozis hastalığı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca yumurtlama sorununa yol açan polikistik yumurtalık sendromu, geçirilmiş genital enfeksiyonlar, ( iltihaplar ) değişik sebeplerle yapılan karın içi cerrahi tedavilerle oluşan yapışıklıklar da yine tüplerin kapanmasına sebep olarak spermle yumurtanın buluşmasını engelleyebilirler. Kadınlarda sıkça rastladığımız iyi huylu tümörler olan miyomlar da yerleşim yerine ve boyutlarına bağlı olarak kısırlığa yol açabilmektedir.
Tiroid bezi hastalıkları ve süt hormonu yüksekliği de araştırılması gereken konular arasındadır.
Biz çiftleri en baştan birlikte görmek ve değerlendirmek istiyoruz. Çünkü erkeğin de sağlık hikayesinin iyi değerlendirilmesi gerekir. Erkekte sperm üretimini ve dışarı verilmesini engelleyecek her tür sorun erkek kısırlığına yol açabilir. Hormonal yetersizlikler, çocuklukta geçirilen inmemiş testis ameliyatları, erişkinlikte geçirilen kabakulak enfeksiyonları, herhangi bir sebepten geçirilmiş testis operasyon veya tedavileri buna sebep olabilir. Böyle bir hikaye varsa yine beklemeden erkeğin detaylı olarak değerlendirilmesi gerekir. Aşırı kilo ve ağır sigara içiciliği de ayrıca hem erkek hem de kadın için kısırlık sebepleri arasında yer almaktadır.
Sonuçta unutulmamalıdır ki günümüzdeki temel araştırma yöntemleriyle sebebini ortaya koyamadığımız ve “açıklanamayan kısırlık” diye adlandırdığımız bir sorun da vardır.
Bu durumda sonuçta Tüp bebek tedavileri devreye girmektedir.
Kadınlarda doğurganlığı, erkeklerde sperm kalitesi arttıran besinler nelerdir?
Hem erkekte hem de kadında üreme hücrelerinin desteklenmesi açısından sağlıklı beslenmenin önemi büyüktür. Bu konuda piyasada değişik ilaç ve benzeri gıda takviyelerinin bulunmasına karşın bizim yapmamız gereken mümkünse tüm bu faktörleri doğal yollardan yani gıdalardan almaya çalışmaktır.
Örneğin ay çekirdeği ve kabak çekirdeğinde bulunan Çinko ve Selenyum gibi elementler, antioksidan maddeler ve L- arginin sperm üretiminde önem taşır. Çinko ve selenyum deniz ürünleri, süt, badem ve cevizde de bolca bulunur. Yine doğada bolca bulunan Keçiboynuzu, sperm enzimlerinin aktivitesini artıran vitaminleri ve çinkoyu içerir.
Muzun içerisinde bulunan B1, A ve C vitamini de vücudun sperm üretmesine destek olur.
Turunçgiller ve kuşkonmazda bulunan yoğun C vitaminin de unutmamak gerekir.
Balıklarda bulunan Omega 3’ün embriyoların tutunmasında ve yumurta kalitesini arttırmada önem rol oynadığı bilinmektedir. Somon, sardalye ve hamsi gibi yüksek Omega 3 içeren balıkları haftada en azından bir kez mümkünse daha fazla tüketmemeizde yarar var.
Kolin, inositol, A ve E vitamini bakımından zengin olan yumurta ve karaciğeri de düzenli olarak tüketmek gerekiyor.
Şeker metabolizmasındaki bozulmalar, yüksek insülin düzeyi hormonlar üzerinde negatif etki yaratarak hamile kalmayı da zorlaştırabiliyor. Bu yüzden şekerden artık mümkün olduğunca uzak durmalıyız. Tatlandırıcılar ve tatlandırıcılarla yapılan ürünler de benzer şekilde etki ediyor. Yoğun şeker içeren meyveler yerine kuru meyveleri (hurma, kuru kayısı, kuru incir gibi) de tercih edilebilir.
En başta belirttiğimiz gibi hazır konserve ve paketlenmiş gıdaların toksik etki yaratma potansiyelleri de var. Bisphenol A içerdikleri için plastik şişedeki su ve hazır paketlenmiş içeceklerin de embriyo sağlığı açısından zararlı olabileceği düşünülmektedir. Mevsim sebze ve meyveleri ve mümkünse organik sertifikalı ürünleri ne kadar çok tüketebilirsek kısırlık da dahil olmak üzere birçok hastalıktan korunmuş olabiliriz.
Bol Bebekli Günler Dileğiyle,